image

#TextCutie



Dünyada masiyetin
akibeti,
ikab-ı uhrevîye delildir.

Mektubat – 476

   Evet gençlik damarı, akıldan ziyade hissiyatı dinler…
His ve heves ise kördür,

akibeti görmez.

Bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih eder.

Bir dakika intikam lezzeti ile katleder, seksen bin saat hapis elemlerini çeker.

Ve bir saat sefahet keyfiyle bir namus mes’elesinde; binler gün hem hapsin,
hem düşmanın endişesinden sıkıntılarla ömrünün saadeti mahvolur.

Bunlara kıyasen bîçare gençlerin çok vartaları var ki:

   En tatlı hayatını,
en acı ve acınacak bir hayata çeviriyorlar

Sözler – 148

  Hem insandaki
nebatî ve hayvanî kuvveleri,

akibeti görmedikleri, düşünemedikleri

ve o insandaki
letaif-i insaniyeye galebe ettikleri için,

çıkmak istemiyorlar ve hazır ve muvakkat bir lezzetle müteselli oluyorlar.

Lemalar – 78

   Tarîk-ı gayr-ı meşru ile bir maksadı takib eden,
galiben maksudunun zıddıyla ceza görür.

  Avrupa muhabbeti gibi gayr-ı meşru muhabbetin
akibetinin mükâfatı,
mahbubun gaddarane adavetidir.

Mektubat – 472

  Hem akibeti görmeyen
ve hazır zevke mübtela olan
insandaki nebatî ve hayvanî kuvvelerin tatmini, telezzüzü, hürriyeti vardır ki,

akıl ve kalb gibi letaif-i insaniyeyi
insaniyetkârane ve
akibet-endişane olan vazifelerinden vazgeçiriyorlar.

Lemalar – 81

Akibeti görmeyen ve
neticeleri düşünmeyen
ve lezzet-i hazıraya mübtela olan

hisse ve heva-yı nefse mağlub olup;
yolunu şaşırmış hissin fetvasıyla,
bir saat lezzet için
bir sene hapiste yatar.
Bir dakika gurur veya intikam yüzünden
on sene ceza görür.

Âdeta ders aldığı Amme Cüz’ünü
bir tek şekerlemeye satan hevaî bir çocuk gibi;

elmas kıymetinde bulunan hasenatını,
hissini okşamak için ve
hevasını memnun etmek için ve
hevesini tatmin etmek için,
ehemmiyetsiz cam parçaları hükmündeki lezzetlere,
enaniyetlere vesile edip,

kârlı işlerde hasaret eder.

Lemalar – 275

   Dünyanın akibeti ne olursa olsun,
lezaizi terketmek evlâdır.

Çünki akibetin ya saadettir,

saadet ise şu fâni lezaizin terkiyle olur.

Veya şekavettir.
Ölüm ve i’dam intizarında bulunan bir adam,
sehpanın tezyin ve süslendirilmesinden zevk ve lezzet alabilir mi?

Dünyasının akibetini küfür saikasıyla
adem-i mutlak olduğunu tevehhüm eden adam için de,
terk-i lezaiz evlâdır.

Çünki o lezaizin zevaliyle vukua gelen
hususî ve mukayyed ademlerden

adem-i mutlakın elîm elemleri her dakikada hissediliyor.

Bu gibi lezzetler, o elemlere galebe edemez.

Mesnevi-i Nuriye – 119

“Lüzumsuz, geçici, günahlı zevklerin

akibeti elemler, teessüfler olmasından istemiyorum.”

Emirdağ-1 – 264

  “Deccal’ın bir gözü kördür” diye
nazar-ı dikkati gözüne çevirerek
Büyük Deccal’ın bir gözü kör ve
ötekinin bir gözü öteki göze nisbeten
kör hükmünde olduğunu
hadîste kaydetmekle,
onlar kâfir-i mutlak bulunduğundan

yalnız münhasıran bu dünyayı görecek
bir tek gözü var ve

akibeti ve âhireti görebilecek gözleri olmamasına işaret eder.

   Ben bir manevî âlemde İslâm Deccalını gördüm.

Yalnız bir tek gözünde teshirci bir manyetizma gözümle müşahede ettim ve
onu bütün bütün münkir bildim.

İşte bu inkâr-ı mutlaktan çıkan bir
cür’et ve cesaretle mukaddesata hücum eder.

Avam-ı nâs hakikat-ı hali bilmediklerinden,
hârikulâde iktidar ve cesaret zannederler.

Şualar – 595

   Hem insanın hodgâm hevesatı ve

süflî ve akibeti görmeyen hissiyatı,

kâinatta cereyan eden rahmaniyet ve hakîmiyet ve rububiyet kanunlarına
mikyas ve mehenk ve mizan olamaz.

Kendi âyinesinin rengine göre görür.

Şualar – 611

   Akibeti görmeyen,
bir dirhem hazır lezzeti,
ileride bir batman lezzetlere tercih eden hissiyat-ı insaniye,

akıl ve fikre galebe ettiğinden

ehl-i sefaheti sefahetten kurtarmanın
çare-i yegânesi;

aynı lezzetinde elemi gösterip
hissini mağlub etmektir. Ve
ﻳَﺴْﺘَﺤِﺒُّﻮﻥَ ﺍﻟْﺤَﻴَﻮﺓَﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ
âyetinin işaretiyle;
bu zamanda
âhiretin elmas gibi nimetlerini, lezzetlerini
bildiği halde,

dünyevî kırılacak şişe parçalarını onlara tercih etmek,
ehl-i iman iken
ehl-i dalalete
o hubb-u dünya ve
o sır için tâbi’ olmak tehlikesinden kurtarmanın

çare-i yegânesi, dünyada dahi cehennem azabı gibi elemleri göstermekle olur ki;

Risale-i Nur o meslekten gidiyor.

Şualar – 675

Cenab-ı Hakk’a yüzbin şükür olsun,

bütün o hakikatsız, tatsız,
akibetsiz ezvak-ı dünyeviye yerine;

hakikî, daimî ve tatlı ezvak-ı imaniyeyi
“LÂ İLAHE İLLÂ HU”da
ve nur-u tevhidde bulduğum gibi……

Lemalar – 243

ﺍِﻥَّ ﺣِﺰْﺏَ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﻫُﻢُﺍﻟْﻐَﺎﻟِﺒُﻮﻥَ
dir. Bu âyet mealiyle
hizbullahın zahirî mağlubiyetinden gelen me’yusiyeti izale için
kudsî bir teselli verir ve

hizbullah olan
hizb-i Kur’anînin hakikatta ve

akibette galebesini haber verir.

Ve bu asırda hizb-i Kur’anînin
hadsiz efradından
Resail-in Nur şakirdleri tezahür ettiklerinden
bu âyetin küllî manasında hususî dâhil olmaları……..

Şualar – 705

Ebedî ve sermedî olan bir cemalin

seyirci müştakı ve âyinedar âşıkı,

elbette bâki kalıp ebede gidecektir.

İşte Kur’an şakirdlerinin akibetleri böyledir.

Cenab-ı Hak bizleri onlardan eylesin, âmîn!

Sözler – 126

Yorum bırakın